Haber

Eski Sen misin? Deprem sonrası hissettiklerinizde yalnız değilsiniz!

6 Şubat sabahı 04.15 sıralarında büyük bir şokla uyanan insanlar… Topluca etkilendiğimiz, kayıplarımızın ağır olduğu bir sabaha uyandığımızda aldığımız haber…

Yüzyılın felaketi, kahraman müteahhit, 13. günde mucizevi kurtuluş depremden bu yana hep tekrarlanan başlıklardır. Bir doğal afeti asrın afeti olarak gördüğümüzde kendimizi çaresiz hissediyor ve alınması gereken önlemler olduğunu göremiyoruz. Aslında asrın felaketiyle değil, asrın gafletiyle karşı karşıya olduğumuzun farkına varamıyoruz. Bir insanın temel niteliklerini kahramanlaştırdığımızda, istisnalara yer açarız. Bir kişinin 13. günde kurtuluşunu bir mucize olarak gördüğümüzde, neden 13 gün orada kaldığını, buna neyin sebep olduğunu göremiyoruz. Mucizevi gerçekleri görmemiz zor. Depremden sonra eski sen misin? Sorusunun cevabı büyük çoğunluk için “hayır” olacaktır. Evet eski biz değiliz ama bireysel çabanın tek başına yeni bizi şekillendirmeye ve bu süreçte olabildiğince fit hale getirmeye yetmeyeceği de bir gerçek…

Size depremi anlatmalarına izin vermeyin!

İsteseniz de istemeseniz de, depremzedelere yaşadıklarını anlatan haberler, duygusal müziklerin yer aldığı beyin sarsıntısı görüntüleri ve hayatta kalanların yer aldığı sosyal medya içeriklerini muhtemelen görmüşsünüzdür. Bu içerikler, depremzedelerin olayları yeniden yaşamalarına ve travma süreçlerini ağırlaştırmalarına neden olurken, dolaylı olarak olaya maruz kalan diğer şehirlerdeki insanlarda da ikincil travmatik gerginliğe neden olmaktadır.

travma mekanizması

Bir tehlike ile karşı karşıya kalındığında beynimizin tepkileri savaş-kaç ve donup kalma şeklindedir. Ancak doğal afetler, savaş ya da kaç tepkisi verebileceğimiz olaylar değildir. Bu nedenle donma yansıması vererek kendimizi kapatırız.

Doğrudan depreme maruz kalan bireylerde; Travmanın erken dönemlerinde yoğun kaygı ve disosiyasyon dediğimiz gerçeklikten kopuş oldukça yoğun yaşanır. Kendilerini duşta gibi hissediyorlar. “Gerçekten oluyor mu?” Soruşturmaları var. Aslında, bu bir tür zihinsel anestezidir. Beyin kendini savunur. Ancak kendini bir rüya gibi hissederken enkazdan kurtulma anını sağlıklı bir şekilde işleyemeyen zihin, depremin travmatik anında kalır. Kurtarma bölümünde aslında orada değil. Bu onun çaresiz ve travma geçirmiş hissetmesine neden olur. Kaslar, şok anındaki reaksiyon sırasında olduğu gibi kasılır ve ardından vücut, o andaki gibi tepki vermeye devam edebilir.

Travma ve keder arasındaki farklar:

Travma                                                           

– Korkuya tepki

– Bireyler duygularını ifade etmekte zorlanırlar. Özellikle çocuklar konuşmayı tamamen bırakabilir. Sözsüz kalırlar.

– Açı; terörü ve güvenlik duygusunun kaybolmasını tetikler.

– Kızgınlık; kendisine veya bir başkasına yönelik şiddete dönüşür.

– Kaybedilenler için kendinizi suçlamayın ve “Onun yerine ben ölmeliydim.” sözler

– Kabuslar ve bu kabuslarda sürekli tehlikede olduğunuzu görmek.

– Her travma yas içerir. Bir kayıp var.

– Travma vücuttadır, orta beyinde değil. Travma anında verilen fizyolojik reaksiyonlardan sonra da devam edebilir.

– Takviye alınmadığı takdirde artabilir.

Yaş

– Acıya tepki

– Bireyler kaybettikleri yakınları hakkında konuşurlar ve duyguları hakkında konuşmak isterler.

– Açı; sevgi ve bağlılıkla eş anlamlıdır.

– Kızgınlık; öfkesini kontrol edebilen.

– Survivor suçluluğu yerine “dilek” vardır.

– Hayatını kaybeden yakınları rüyada görülür.

– Travma her yas sürecine eşlik etmez. Kederde ani şoklar yaşamak zorunda değiliz. Ayrıca hasta olan ve öleceğini bildiğimiz sevdiğimiz birinin yasını da tutuyoruz.

– Duygular orta beyinde hissedilir. (Orta beyin: Normal zihinsel işleyiş için dopamin salgılayan Talamus, Hipotalamus, Hipofiz Bezi, Limbik Sistem, Bazal Ganglia ve Beyin Kabuğu içerir.)

– Keder kaybolmasa da belirtiler azalır.

Biyolojik programımız güzelleştirme içindir. Uyum sağlamak için de zamana ihtiyacımız var. Yas belirtileri zamanla azalsa da travmada takviye almak gerekir.

Travma ile başa çıkma konusunda her bireyin farklı tepkileri olabilir.

Başa çıkma tepkilerimiz kültürden kültüre ve bireyden bireye farklılık gösterir. “Ne duygusuz insan”, “Böyle bir zamanda paylaştığı içeriğe bakın!” Aradığımız kişilerin gerçekte nasıl hissettiklerini bilmemiz imkansızdır. Kayıtsız dediğimiz bireyler donma tepkisi gösterebilir ve duygularını bastırabilir. Hissizleşmek, kızmak, üzülmek, endişelenmek son derece normal ve insanidir. “Çok endişeliyim, ne yapmalıyım?” Ayrıca telaşlarından endişe duyan bireyler görüyoruz. Ancak acele her zaman kötü değildir ve bu kadar büyük kayıpların olduğu bir dönemde endişelenmek doğal değildir. Sorun bizi harekete geçirir. Önemli olan endişeyi nasıl kullandığımızdır.

Yaşadığımız şokla birlikte hissettiklerimizi anlamlandırmaya çalışır, diğer duygulardan daha kolay tarif edebildiğimiz öfkeye sarılırız. Elbette öfkemizde haklıyız. Ancak öfkemizi gerçek kaynaklara yönlendirebilmemiz ve toplum yararına kullanabilmemiz değerlidir.

Sormak!

Ellerimizi ılık suyla yıkarken, temiz giysiler giyerken sıcak bir ortamda olduğumuz için rahatsız oluyoruz ve bunlara sahip olmaktan utanıyoruz. Yaşadığımız durum, hayatta kalanın suçu…

Burada anlamamız gereken şey bizim kabahatimiz değil… Kendimizi suçlamaya, haketmediğimizi düşünmeye devam ettikçe, utandığımız şeyler de elimizden alınmaya devam ediyor. Hissettiğimiz suçluluk duygusu tamamen normaldir. Birey olarak üstlendiğimiz sorumluluğun insanların hayatlarının küçük bir bölümüne dokunduğunu fark eder, daha fazlasını yapamadığımız için kendimizi suçlu hissederiz. Kendi suçluluğumuzla ilgilendiğimiz için büyük resmi görmekte zorlanıyoruz.

Ne yapabiliriz? 

– Şu anda hepimizin oksitosine ihtiyacı var. İlişkiler onu güzelleştirir.

– Depremzede yakınlarımızla konuşurken olayları tekrar anlatmalarını istemek yerine anlatmak istediklerini dinlemeliyiz.

– “Nasıl hissettiğini biliyorum”, “şanslısın”, “üzülme” gibi telaffuzlar kullanmamalıyız.

– Her zaman “Orada olanlar için bir şeyler yaparım” haberlerini takip edin. hissi uyandırır. Ancak yalnızca ikincil travma sürecine katkıda bulunur. Haberlerden olabildiğince uzak durmak ve görsel-işitsel içerikler yerine haberleri okuyarak öğrenmek bizi daha az etkiler.

– Beyin sarsıntısı bir doğal afettir. Ama öldüren beyin sarsıntısı değil, önlem almamaktır. Olayın etkisi geçtikten sonra kişisel olarak alınan önlemlerin yeterli olmayacağı unutulmamalı ve gerekli önlemlerin alınmasında misyoner yetkililerin üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeleri izlenmelidir.

– İsteksizlik, yorgunluk, kafa karışıklığı, iştahsızlık veya aşırı yeme atakları, korku, öfke, utanma, çaresizlik, gerginlik, uyuşukluk görülebilir. “Neden böyleyim?” Sorgulamak yerine, duygularınızın gelip gitmesine izin verin.

Başlangıçta ihtiyacımız olan tek şey kendimize zaman tanımak. Hakan Türkçapar, terapötik müdahalenin iyileşen bir yara açmak olduğunu söylüyor. Özellikle ilk 2 ay tedavi edici bir müdahale yoktur. Manevi ilk yardım değerlidir. Manevi ilk yardım sadece ruh sağlığı alanında uzman kişiler tarafından uygulanmaz. Biriyle birlikte olmak ve ona yalnız olmadığını hissettirmek değerlidir. Ücretsiz seminerlere katılmak da faydalı olabilir.

instagram

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort